Dönüşüm, “bildiklerinizi yaptığınızda, bilmediklerinizi Allah’ın size öğretmesidir. Bu her zaman açık olan bir kapıdır ama insanlar anahtar arama peşinde zaman harcamaktan bir türlü kurtulamadığı için kapıdan içeri girmeyi akledemezler. Bu yüzden, toplumları ve dünyayı kökten değiştirmek için görünen anlık sorunların ötesine geçecek insanlara ihtiyacımız var. Çünkü, “hayatta herkes değişim oluşturabilir!”
Sivilötesi toplum, toplumda neyin yolunda gitmediğini bulmak ve sistemi değiştirerek çözümü yaygınlaştırmak olduğu kadar, toplumu yeni sıçramalara ikna ederek sorunun ortadan kalkmasını sağlayacak sivilötesi bireylere ihtiyaç duyar. İşte dönüşüm de tam da burada başlar ve topluma yalnızca balık vermek ya da balık tutmayı öğretmekle yetinmeyen, balık endüstrisinde bir devrim oluşturmayı hedefler. Bu hedef, sivil inisiyatifler oluşturmanın ve model teşkil etmenin tek yolu olup, insanın, potansiyeli görmesi ve yolunu daha çabuk bulmasıyla işbirliği imkânlarının artmasına yol açarak yeni çözümlerin habercisi olur.
Dönüşümün kazancı, toplumsal uyumdaki tıkanıklıkları fark etmek ve bu tıkanıklığı giderme yollarını bulmaktır. Ancak bu kazanç; mevcut “kazan-kazan” anlayışına değil, sivilötesi algının dayandığı “kazandır-kazan” anlayışına dayanmaktadır. Bu dayanağın da üç saç ayağı vardır. Bunlar: “insana kazandır - toplum kazansın”, “insana kazandır - devlet kazansın” ve “devlete kazandır - insan kazansın” aşamalarıdır. Dikkat ederseniz sisteme kazandıran bir aşama bulunmamaktadır. Çünkü, mevcut sistemin sürekli ve bilinçli olarak hem insan hem de devlet aleyhine sorun oluşturduğunu biliyoruz ve devleti yaşatmanın sadece insanı yaşatmaktan geçmediğinin de farkındayız.
Sivilötesi dönüşüm sayesinde sivil toplumun son derece geniş bir alana yayılacağı ortada olmakla beraber, daha da önemlisi sivil toplum faaliyetlerinin kapsamı bakımından işlevsel olabilecek bazı ölçütlere kavuşmasıdır. İşlevsellik, yukarıdaki safhalara göre üç boyutta gerçekleşebilir. İlk olarak, aile ve akrabalık ilişkilerinin, bir başka deyişle özel yaşam ilişkilerinin dışarıda bırakılması ve sivil topluma katılmanın gönüllülük ile ilgili olan boyutunu yakalanmasıdır. Burada toplum kazanacaktır.
İkinci olarak, sosyal hayatın menfaat ve yarar ilkelerine tabi olan alanlarında ortak yararın sağlanmasına yönelik ilişkilerin bu sayede öne çıkmasıdır. Burada da devlet kazançlı çıkacaktır. Son olarak, devlet dışı alanın sınırlarının gelişmesi ile mevcut hayatının zorlayıcı ilişkilere dayanmayan boyutu üzerinden yeniden kavranmasıdır ki burada da insan kazanacaktır. Bütün bu kazanımlar, ancak insana olan yatırımın semeresidir.
Günümüzde ekonomik değerden sosyal değere doğru hızlı bir geçiş yaşanmaktadır. Sosyal değerlerin ve sosyal yeniliklerin kat kat artmasıyla insana yapılan yatırımlar fazlasıyla karşılığını vermektedir. Bu çerçeveden bakıldığında sivil toplum, devlet, piyasa ve aile ilişkileri dışında konumlanan ve gerçek mutluluğu aramanın adresleridir. Ancak bilinmesi gereken; kalkınmanın, reflekslerin değil şuurun bir eseri olduğu gerçeğidir. Sistemin sürekli refleks oluşturduğu bir yapıda, şuur üreten kaynaklara odaklanmak ancak bu gerçeğin peşinde olmakla mümkündür. Sivil ötesi toplum için olmak ya da olmamak, o gerçeğin peşinde olmak ya da olmamaktır.